Halkların Demokratik Kongresi İstanbul Meclisi 11. Dönem İl Kurultayı Sonuç Bildirgesi

29.03.2021

HDK İstanbul İl Meclisi 11. Dönem İl Kurultayını, doğanın yeniden uyanışını muştulayan cemrelerle girdiğimiz baharın ilk günlerinde, “Kapitalizme Karşı, Kentlerimizde, Meclislerle Yeni Yaşama” şiarıyla HDK Genel Merkezi’nde gerçekleştirmiştir.

İl Kurultayımız, özgürlük ve devrim mücadelesinde şehit düşen yoldaşlarımızı anarken, İmralı’dan başlayarak tüm ülkeyi tecrit altına almayı hedefleyen faşizan politikalara karşı cezaevlerinde 120 günü geride bırakan açlık grevi direnişçisi siyasi tutsakları mücadele ve dayanışma ruhuyla selamlar.

İl Kurultayımız, 10. Genel Kurul’dan bu yana Türkiye’de ve Dünya’da yaşanan siyasal-toplumsal süreçleri kapsamlıca analiz ederek, örgütsel duruma ilişkin tespitlerle birlikte önümüzdeki dönemin mücadele ve inşa görevlerine dönük belirlemelerde bulunmuştur. Yine 11. dönemde eşsözcülük görevini yürütecek arkadaşların seçimini gerçekleştirmiştir. Halkların Demokratik Kongresi İstanbul İl Meclisi, halkların, emekçilerin, kadının, gençliğin, baskı ve sömürü üreten sistem tarafından mağdur edilmiş tüm kesimlerin mücadelesini kendi mücadelesi olarak sahiplenmek suretiyle tarihsel misyonunu büyüterek devam ettirecek; büyük kavgaların şehri İstanbul’u “Yeni Yaşam”ın varlık kazandığı tarihsel bir odağa dönüştürecek hamleleri inşa kararlılığı ve mücadele iradesiyle hayata geçirecektir.

İçinde bulunduğumuz tarihsel dönem, kapitalizmin krizinin genişleyip derinleşerek devam ettiği, dinginleşmek bir yana krizin adeta normale dönüştüğü bir dönem olmaktadır. Ortadoğu başta olmak üzere, düzeni yeniden kurmaya dönük kapitalist sistem-içi arayışların halklara, emekçi sınıflara ve kadına karşı derinleştirilmiş sömürü, bıçak sırtında bir hayat, yoksulluk, ötekileştirme, ırkçılık ve katliam olarak yansıdığı görülebilmektedir. Tüm dünyayı etkileyen ve kapitalizmin ekolojiye ve insan-toplum doğasına dönük karşıtlığını tüm netliğiyle ortaya koyan COVİD-19 pandemisinin yaşandığı koşullarda sistemin yapısal olarak anlamlı bir yaşama karşıt bir pozisyonda bulunduğu, artık daha geniş kesimlerin hemfikir olduğu bir gerçekliği ifade etmektedir. Pandemi koşullarını kendi restorasyonu açısından imkan sunan bir fırsata dönüştürme arayışında olan küresel kapitalizm, ABD’den Avrupa’ya, Şili’den Rojava’ya, Sudan’dan Hindistan’a halkların mücadele birliği ve dayanışma ruhuyla ördüğü direnişlere çarpmaktadır. Kapitalizm faşist özünü daha belirgin bir şekilde dışa vurdukça halklar ve emekçi sınıflar da direnişin çelikleştirdiği bir bilinçle kendi öz örgütlenme imkanlarını yaratıyor. Tüm bu yaşananların Türkiye’deki izdüşümü ise saray rejiminin, boylu boyunca içinde bulunduğu ve nedeni olduğu krizi gizlemeye, normal göstermeye dönük çabalarla birlikte ‘şok doktrini’ ile toplumu hareket edemez halde tutmak için her geçen gün daha pervasız bir şekilde gerçekleştirdiği saldırılar ve bu saldırgan tutuma karşı, kadın direnişi başta olmak üzere toplumsal direnişin oluşturduğu ve yaşamın her alanını kapsayan derin, kapsamlı çatışma hali olmaktadır. Ekonomi, diplomasi, hukuk, kültür ve ahlak boyutlarında derin bir iflasın içerisinde bulunan ve rıza üretme gücü üretemeyen saray rejimi, son 6 senelik süreçte zirveye çıkarılan savaş siyasetinde militarizme dayalı kolonyalist politikalardan güç alabilmekteyken, en son Gare’de yaşanan hezimet askerî kredinin de sonuna gelindiğini göstermiştir. Sağ muhafazakar kesimlerin dahi desteğini alamayan saray rejimi, Kürt kazanımlarını hedefleyerek kaybettiği kitle tabanını konsolide etmeye çalışmaktadır. Özgürlük umutlarının verimli yatağı halkların dayanışma ve ortak mücadele gerçekliği, dünyanın her yanında olduğu gibi Türkiye’de de savaşın panzehiri olacaktır. “Yargı reformu” ve “yeni anayasa” tartışmalarıyla bir taraftan toplumsal mücadele dinamiğinin beklenti ve umut oluşturularak gevşetilmesinin amaçlandığı diğer taraftan da çıplak arama, gözaltında işkence, kayyum siyaseti ile halkın iradesinin gasp edilmesi örneklerinden de görüldüğü üzere insan hakları ve hukuk kapsamına giren tüm olguların hedeflendiği bir dönemde il kurultayımız dünya ve Türkiye halklarının yarattığı ortak örgütlenme geleneğinin takipçisi olarak, kapitalizme karşı halkların isyan dalgası ile dayanışmayı çoğaltacak, savaşa karşı her zeminde barış talebini ısrarlı bir biçimde yükseltmeye devam edecektir.

Dünya genelinde açığa çıkan kadın direnişleri toplam mücadele açısından hem ilham kaynağı olmakta hem de kazanımlara dönüşmektedir. AKP-MHP iktidarının inşa ettiği rejimin dayanağı kadın ve LGBTİ+ karşıtlığıdır. İktidar yükselen kadın mücadelesini, mücadelenin barındırdığı eşitlik, özgürlük ve demokrasi içeriğini kendine karşı en önemli tehdit olarak görmektedir. İstanbul Sözleşmesi’nin kaldırılması, gözaltı ve tutuklamalar, çıplak arama ve tüm antidemokratik uygulamalar bu tehditler karşısında sistemin varlığını koruma mücadelesidir. Kurumsallaşan faşizm kadın mücadelesinin tüm kazanımlarını gasp ederek patriyarkal sistemin normlarına göre revize edilmiş “güçlü” bir aile kurumsalığını ve kendi makbul kadınını yaratmayı hedeflemektedir.

Kapitalist sistemin derinleşen krizinin pandemi ile birlikte daha fazla teşhir olduğu ve pandeminin sistem tarafından kadın mücadelesine karşı araçsallaştırıldığı görülmektedir.

Erkek ve devlet şiddeti mevcut rejimin en inşa edici kodlarıdır. Kürdistan’daki üniformalı şiddet, cezasızlık politikaları ve erkek adalete karşı ortak mücadelenin önemi bilinmektedir.

Bütün bu tablo karşısında HDK İstanbul Kadın Meclisleri direnişini ve örgütlülüğünü büyüterek, kadın özgürlükçü bir toplum yaratmak için ilçelerde, mahallelerde mücadelesine devam edecektir.

Sisteme karşı demokratik, eşitlikçi bir yaşamın mücadelesini besleyen en önemli iki damar olarak emek ve gençliğin de örgütlenme ve yaratıcı eylem taktikleriyle görünürlük kazandığı bir dönem oldu geride bıraktığımız dönem. Kayyum siyasetinin hedef aldığı şimdilik son kurum olarak Boğaziçi Üniversitesi’nde açığa çıkarılan mücadele ve örgütlenme zemini, Boğaziçi Dayanışması şahsında somutlaşan kararlı ve direngen duruş, saray rejiminin tehdit, hedef gösterme ve gözaltı-işkence-tutuklama yönelimlerine rağmen aylardır sürdürülen direniş gerçekliğiyle önemli bir potansiyeli ifade etmektedir. Yine pandemi koşullarında ölüme terk edilircesine burjuva patronların kasalarını doldurmaya zorlanan, kod29 uygulamasıyla karın tokluğuna çalışarak elde ettiği geliri dahi kaybetme tehdidiyle karşı karşıya bulunan işçilerin direnişleri an itibariyle dağınık ve henüz büyük ölçekte olmasa bile, kapitalizmin sömürü sistemi için önemli bir panik sebebi olarak ağırlığını ortaya koymaktadır. İl kurultayımız, geçen dönem örgütlenen emek meclisi ile işçi direnişleri ve işçi örgütlülüğünü büyütmeyi, sermayeye karşı emeğin mücadelesini fabrika, şantiye, atölyeler başta olmak üzere tüm alanlarda sahiplenmeyi esas alır. Yine Boğaziçi Dayanışması’nın yürüttüğü direnişi selamlayarak, yeni yaşamı örme görevini gençlik cephesinden doğru karşılamak üzere gençlik meclislerini oluşturmayı esas alır.

Kapitalizmin egemenlerinin yarattığı iklim krizi sistemin yapısal olarak ekoloji karşıtı olduğunu göstermektedir. Küresel ısınmanın sebebi kapitalist endüstriyalizm ve rant amaçlı doğanın yağmalanmasını ifade eden tüm sermaye politikaları çok da uzak olmayan bir gelecekte yaşamın maddi koşullarını ortadan kaldırabilecek ciddi bir sorun olarak belirginlik kazanmış bulunmaktadır. İstanbul ölçeğinde Kanal İstanbul projeleri, kent kimliği ve hakkının rant projelerine kurban edilmesinden başka anlam ifade etmeyen ve yoksul halkı evsiz bırakan kentsel dönüşüm projeleri de birer mücadele gündemi olarak değerlendirilmek durumundadır. İl kurultayımız, Kanal İstanbul ve kentsel dönüşüm projelerine karşı mücadele yürüten güçleri selamlar, kent ölçeğinde ve yerel birimlerde örgütlenen mücadele platformlarına ekoloji meclisi olarak katılıp kongre fikriyatını daha geniş kesimlere taşımayı ve sömürü sistemine dönük mücadeleyi alan ve yöntem bakımından zenginleştirmeyi esas alır.

Kürt halk önderi sayın Abdullah Öcalan’a karşı yürürlükte olan tecrit politikası, yaşamın her alanını baskılamayı ve kontrol altına almayı hedef güden kapsamlı bir tecrit politikasının çıkış kaynağı olmaktadır. Sayın Öcalan şahsında Kürt halkının örgütlü ve politik bilinç sahibi iradesi boğulmaya çalışılırken, Türkiye halkları ve emekçi sınıfına da işsizlik, açlık ve nihayetinde intihara varan çaresizlik dayatılmaktadır.

Tecridin bir toplum kırım politikası olması gerçeğinden hareketle, il kurultayımız, Sayın Öcalan’a karşı uygulanan tecrit politikasını reddedip teşhir etmeyi esas alır. Yaşanan ekonomik krizin faturasının ezilenlerin ve emekçilerin omzuna yığılması nedeniyle derinleşen yoksulluğun, siyasi bağlamları ile beraber, nedenlerini ortadan kaldırma perspektifi ile mücadelesini örgütler.

İl Kurultayımız tüm bu görev ve üstlendiği sorumluluklarla birlikte 11.dönemi toplumsal örgütlülük ve zihniyet devriminin geliştirilmesi açısından büyük bir mücadele dönemi olarak görmektedir. Büyük sömürü sistemleri kadar görkemli direnişlerin ve halk örgütlülüğünün de mekanı olan İstanbul’u meclislerimizle mahalle mahalle sokak sokak örgütleyerek yeni yaşamın serpilip boy verdiği bir kaynağa dönüştürmeyi hedef biliyor; kurultayımızdan aldığımız muazzam güç, ve anda devrim perspektifiyle yeni yaşamı örmeye devam edeceğimizi belirtiyoruz.