Sincar’da Parlayan Güneş Fermanlarla Karartılamaz!

14.08.2020

Mezopotamya’da meskun kadim bir topluluk olan Êzidîler, tarih boyunca bölgeyi işgal eden güçler tarafından baskılara maruz kalarak, katliamlara uğratıldılar. 1000 yılı aşkın bir süredir, çıkarılan fermanlarla uygulanan katliamlara karşın, Êzidîler direnerek kendi inançlarını, kültürlerini, varlıklarını korudular. Ancak Ezidiler için kutsal kabul edilen toprakları Ezidîsizleştirmeye/Kürtsüzleştirmeye dönük yönelimler halen son bulmuş değildir. Arap İslam devletinin Musul valisi olarak atadığı Hamadani’nin 906 yılında müslümanlığı kabul etmeyen 1000 Ezidi ailesinin katli için çıkardığı ilk fermandan 2014’te IŞİD eliyle uygulanan fermana; Ezidilerin kültürel ve fizikî varlığını ortadan kaldırmaya dönük saldırılar bugün de devam ediyor. ‘Kürtlüğün Orijini’ olarak tanımlanan ve dini, kültürel, toplumsal yapısını bu yönüyle ifade etmeye ve üretmeye devam eden Ezidiler, asimilasyon ve boyun eğdirme politikalarına karşı 1000 yıldan fazla bir süredir katliamları göğüsleme pahasına kimliğine sahip çıkmaktan vazgeçmedi. Derweşe Evdî’lere analık yapıp yetiştiren bu büyük halk öz değerlerini savunmak ve nerden gelirse gelsin baskının her türüne karşı boyun eğmemek adına büyük direnişler geliştirdi. Katliam ve soykırım fermanlarını mağduriyetin değil kendini onurlu bir şekilde gerçekleştirmenin gerekçesine dönüştüren Ezidi toplumu, bu özelliği nedeniyle, geçmişten bugüne devletlerin ve despotik rejim ve odakların  tüm insanlık-karşıtı güçleriyle yöneldiği bir hedef olarak görüldü. Ve 14 Ağustos 2007 tarihinde, Ezidî Kürtlerin kutsal saydıkları Şengal’e bağlı Sıbe Şex Xıdır ve Tilezer yerleşim noktalarına El-Kaide eliyle gerçekleştirilen bombalı saldırılar  da bin yıllık ferman silsilesinin 73.sü olarak tarihin karanlık yüzünü temsil etti.

Bugün 13. yıldönümünü andığımız bu katliamın biri siyasal, diğeri ideolojik iki temel nedeni bulunmaktadır. 2007 yılında, Irak’ta siyasi ve idari yaşamı şekillendirecek yeni anayasanın hazırlanması sürecinde, Musul ve Kerkük’ü de kapsayan ‘tartışmalı bölgeler’ ile ilgili 140. maddede  bu bölgelerin idari olarak nereye bağlı olacağının(Kürdistan Bölgesel Yönetimi’ne mi, yoksa Bağdat hükümetine mi) bölge halkı arasında yapılacak referandumun sonucuna göre tayin edileceği belirtilmişti. Kürtlerin elde edeceği kazanıma karşı olan statükocu bölge devletleri ve böyle bir karşıtlığa islamofaşist bir din anlayışıyla kendini motive edip maşa olarak dahil olan El-kaide çetesi Şengal’e dönük bu saldırıyla Ezidî Kürtlerin katledilmesinde ortaklaşmış oldu. Saldırının siyasi boyutunu, Musul ve Kerkük’te yaşayan Arap, Türkmen ve Kürt halkını birbirine düşmanlaştırmak pahasına, bölgede yaşayan halklar üzerinden gücünü pekiştirmek isteyen statükocu ulus-devlet güçlerinin çıkar hesapları oluştururken; kendi kimliğine sahip çıkarak varlığını koruyan, egemenlikçi güçlerin kültürel- ideolojik hegemonyasına karşı kendi köklü kültürüne, diline ve dinine sarılarak direnen Ezidî Kürtlerin özellikle hedef alınması ise ideolojik boyutunu ifade etmektedir. Saldırı sonucunda resmî verilere göre çoğunluğu Ezidî Kürt olmak üzere 500’e yakın insan öldürüldü. Bu saldırının devamı olarak 3 Ağustos 2014’te IŞİD çetelerinin işgali ile gerçekleştirilen katliamla Ezidî varlığı daha kapsamlı bir saldırı konseptiyle hedef alınırken, etrafı düşmanla çevrili bir halk olarak Sincar Dağı ve Kürdistan devriminin öncüsü  Özgürlük Hareketi’nin halk savunma güçleriyle birlikte özsavunmasını gerçekleştiren Ezidî Kürtler, açlıktan- susuzluktan ölmeye katlandı ama teslim olmadı, teslim alınamadı.

Bugün de benzer şekilde Êzidîler katliam tehlikesiyle karşı karşıya. En son IŞİD’in yarım bıraktığı fermanı tamamlamaya ve bölgeyi işgal etmeye dönük düşman politikaları bugün de bölge devletleri tarafından icra edilmektedir. Bu anlamda IŞİD çeteleri eliyle Ezidi kadınlara yönelik şiddet, esirleştirme ve zorla din değiştirtme uygulamalarının 6000’in üzerinde kadın ve çocuğu etkilemesiyle saldırının temel amaçlarından birinin  Ortadoğu’da gelişen kadın özgürlük mücadelesini ve kazanımlarını ortadan kaldırmak olduğu açıkça görülmektedir. Şengal’de kaçırılan binlerce Kürt kadının ve çocuğun akıbetinin belli olmaması ve aradan altı yıl geçmesine rağmen hala haber alınamaması, özgürlüklerine kavuşturulmaması tüm dünya insanlığının bir utancı ve kara lekesi olarak durmaktadır. Ezidî Kürtler teslim olmadılar. Ama bu katliama devlet çıkarları için, gerek bizzat destek vererek, gerekse de görmezden gelerek ortak olan bölge ve dünya güçleri tarihin kara lekesini taşıyor haldedir. IŞİD çetelerine karşı mücadele ettiklerini söyleyen uluslararası ve bölgesel güçler ve tüm demokratik kurum ve kuruluşlar bu ayıbın temizlenmesi ve kaçırılan Êzidî Kürt kadın ve çocuklarının kurtarılmaları için gereken adımları bir an önce atmalıdır. Halkların Demokratik Kongresi, Ezidî Kürtlere karşı çıkarılan fermanları unutmayacak, mücadelesini büyüterek ‘halklara karşı ferman’ geleneğine son verecektir.

İnsanlığın katliamlarla bitirilemeyeceğini, onlarca fermana rağmen yaşamı yeniden inşa ederek ortaya koyan Ezidî Kürt halkının varlık mücadelesi, HDK olarak beslendiğimiz en güçlü kaynaklardan birini ifade etmektedir. Bu vesileyle 14 Ağustos Şengal katliamının 13. yıldönümünde katledilen Ezidî canlarımızı saygıyla anıyor, insanlık adına bir kara lekeden başka anlamı olmayan  73. Ferman’ı lanetliyoruz.

 

Halkların Demokratik Kongresi

Yürütme Kurulu