Sağlık Meclisi: Toplumsal Sağlık ve Barış İçin Tecrit Sonlandırılsın, Cezaevleri Boşaltılsın!

04.02.2021

Ülkemizde Covid 19 pandemisi ile derinleşen çoklu krizin yükü, çoğunlukla emekçilere, yoksullara, göçmenlere, alt sınıflara fatura edilmiş, tüm toplum eşit olarak etkilenmemiştir. Cezaevlerindeki mahpusların yaşam koşulları da daha dezavantajlı bir duruma gerilerken, salgınla mücadele önlemleri ardından, artan hak ihlalleri, antidemokratik, otoriter ve faşizan uygulamalar olağanlaştırılmaya çalışılmıştır.

Pandeminin başında, Avrupa Konseyi İşkenceyi Önleme Komitesi (CPT) ve Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Yüksek Komiserliği üye devletlere ‘’Cezaevlerindeki insan sayısını azaltmaları için acil harekete geçme’’ konusunda çağrıda bulunarak ‘’hükümetler siyasi mahpuslar ve sadece eleştirel ya da muhalif görüşler ifade ettikleri için hapsedilenler dahil her bir kişiyi serbest bırakmalıdır’’ şeklinde açıklama yapmıştır. Birçok ülke bu yönde ayrımsız olarak tahliyeler başlatmış, ülkemizde de toplumda bu yönde bir beklenti olmuş, insan hakları örgütleri, siyasi partiler eşitlikçi bir infaz yasası için Adalet Bakanlığı’na çağrılarda bulunmuştur. Buna karşın getirilen düzenleme eşitlikten uzak olup yanlı ve ağırlıklı olarak adli hükümlüleri kapsamış toplumun adalete olan güven duygusu bir kez daha sarsılmıştır.

İnsan Hakları Derneği (İHD), 8 Kasım 2020 tarihli açıklamasında; Adalet Bakanlığı’nın, ‘’117 cezaevinde korona vakası olduğu ve 12 hükümlünün hayatını kaybettiği, testi pozitif çıkan 120 hükümlü ya da tutuklunun tedavisinin hastanelerde sürdürüldüğü’' bilgisini verdiğini açıklamıştır. Fakat Silivri, Rize, Kalkandere, Elbistan’da bilinen sayılar dikkate alındığında bile vaka sayılarının bu rakamların çok üstünde olduğunun düşünüldüğünü belirtmiştir. Türkiye cezaevlerinin kalabalık kötü mekânsal özellikleri artan hak ihlalleri ile yarattığı dezavantajlar düşünüldüğünde, salgınla birlikte tutuklu ve hükümlülerin daha çok hastalanacağı ve çok daha fazla bulaş riskine maruz kalacakları açıktır.

Ceza İnfaz Sisteminde Sivil Toplum Derneği (CİSST)’in, Aralık ve Ocak ayı  ‘’Hapishanelerden gelen COVİD 19 kaynaklı şikâyetler’’ başlıklı raporları, 7 Aralık Karadeniz Bölge ve 23 Aralık Çukurova bölge hapishanelerinde yaşanan hak ihlallerine ilişkin İHD raporları yayımlanmıştır. Siyasi tutsaklar ağırlaşan bir biçimde sağlık hakkı ihlali, çıplak üst arama, kötü muamele ile etnik, din ve aidiyetlere karşı ayrıştırıcı söylemlere maruz kalmaktadırlar. Kişilerin iradelerine dönük bu sistematik iktidar tahakkümü, cezaevlerini faşizmin kurumsallaştığı mekânlar haline getirmektedir. Bu durum kabul edilemez. Ulusal ve uluslararası mevzuatlarda işkence ve kötü muamele mutlak yasaklanmıştır. Devletler, özgürlüğünden mahrum bırakılan kişiler dâhil herkesi işkence ve kötü muameleden koruma yükümlülüğü altındadır. Cezaevleri insanlık onurunun hiçe sayıldığı yerler olamaz.

Cezaevlerinde ‘’karantina koğuşları gibi’’ alınan salgın önlemleri diğer koğuşların daha kalabalık olmasına neden olmuştur. İnfaz memurlarının maske- fiziksel mesafe önlemlerine dikkat etmemeleri, temizlik malzemeleri, maske ve suya ulaşmada yaşanan sorunlar, yeterli lavabo ve tuvaletin olmaması, temiz olmayan ve ısınma sorununun olduğu koğuşlar, sağlıklı ve dengeli beslenme ihtiyacını karşılamayan öğünler, hastalık riskini de arttırmıştır.

Hasta mahpusların ilaçlarının ve revir hizmetlerinin aksadığı, COVİD -19 şüphesi ile başvurularda test yapılmadığı belirtilmektedir. Hastane sevklerinde, ring araçlarında artmış bulaş riskine maruz kalınmakta, dönüşte 14 gün karantina koğuşuna alınanlar, yeni gelenlerle aynı koğuşta tutulunca karantina süreleri uzamaktadır. Bu kaygılar nedeniyle hastaneye gitmek istemeyen mahpusların, tanı ve tedavisinde gecikmeler olmaktadır.

İletişim cezaları ve görüş kısıtları yanında mahpuslar arasındaki sosyal etkileşimin pandemi önlemleri ile birlikte ortadan kaldırılması ağırlaşan bir tecrit haline dönüşmektedir. Tutuklu veya hükümlünün mektup, telefon gibi temel iletişim araçlarından yoksun bırakılması ve sansürlenmesi, dergi, kitap, gazete gibi yayınlara erişiminin kısıtlanması, ailesi ve sosyal çevresinden soyutlanması, yalnızlaştırılması bir tecrit halidir. İfade ve düşünceleri nedeniyle cezaevinde bulunan siyasi tutsaklar üzerinde bu durum salgın önlemleri ile de derinleşerek ‘’tecrit içinde tecrit’’ haline dönüşmüştür. Tecrit toplumsallıktan dolayısı ile yaşamdan soyutlanmadır ve böyle bir bireyin sağlığından söz edilemez.

Kürt Sorununun demokratik ve barışçıl yollarla çözümü için devletin gereken adımları atmadaki zafiyetleri, çözüm sürecine sahip çıkılmayıp sürecin heba edilmesi, İmralı Cezaevinde Sayın Abdullah Öcalan’a uygulanan tecrit, bugün gelindiği noktada sorunların daha da derinleşmesine diyalog ve müzakere olanağının önünün alınmasına neden olmuştur. Türkiye ve Ortadoğu halklarının demokrasi barış ve özgürlük için yeni yaşamı inşa çabaları, toplumsal barışı tecrit altına alınmıştır. Ortadoğu halkları kirli savaşlar, politikalar ile daha fazla bedele, yeni çözümsüzlüklere maruz bırakılmaktadırlar.  Kapitalizmin çoklu krizi ve iktidarın yönetememe hali; pandemi ile iyiden iyiye ağırlaşmıştır. Tüm bu çözümsüzlükler, siyasal krize, antidemokratik uygulamalara, yoksulluk, işsizlik, toplumsal stres ve genel sağlıksızlık haline dönüşmüştür. Buna karşı demokrasi mücadelesi veren, adalet, eşitlik ve özgürlük isteyen emekçiler, kadınlar, muhalifler baskı, saldırı, tehdit, gözaltılar ve tutuklamalara maruz kalmakta, dışarıda da toplumsallık tecrit altına alınmaktadır.

Bilindiği üzere 2018 yılında, cezaevlerindeki tecrit ve hak ihlallerinin son bulması için Leyla Güven tarafından açlık grevi başlatılmış, diğer tutsakların da destek vermesiyle yüksek katılımlı olan açlık grevi, devletin taleplere duyarsız yaklaşımı ile uzun sürmüş, yaşamı tehdit altına giren yüzlerce insan ciddi sağlık sorunları yaşamış, ölümler olmuştur. Bu durum aileler için yıpratıcı olduğu kadar tüm toplumda da ağır psikolojik travmalara neden olmuş vicdanları yaralamıştır. Devam eden süreçte kamuoyuna yansıdığı üzere tecrit sonlanmadığı gibi yaygınlaşmış, pandeminin ağırlığına rağmen de hak ihlalleri katmerleşerek devam etmiştir. Bu açlık grevinin üzerinden henüz kısa bir zaman geçmişken, Türkiye İnsan hakları Vakfı (THİV) 28-30 Kasım günlük raporunda İmralı ve diğer cezaevlerinde, tecrit ve hak ihlallerinin son bulması için siyasi tutsaklar tarafından 27 Kasım tarihinde süresiz dönüşümlü açlık grevi başlatıldığını bildirmiştir. Adalet Bakanlığı’nın konuya ilişkin henüz bir açıklama yapmayıp önceki dönem açlık grevine benzer kayıtsız bir yaklaşım göstermesi bizleri kaygılandırmaktadır.

Salgın sürecinde uzun sürecek bir açlık grevi; kişilerde bazı ağır sağlık sorunları yanında, bağışıklık sisteminin zayıflaması ile COVİD-19 hastalığı için de ciddi bir risk olacaktır. Devlet mahpusların sağlığından sorumludur ve buna kayıtsız kalamaz. Geçmiş dönemlerdeki tecrübelerden yola çıkarak, önlenebilecekken kalıcı hasarlar ve can kayıplarının olmaması için Adalet Bakanlığı açlık grevcilerinin taleplerine duyarlı yaklaşmalı ve hızla diyalog zeminini oluşturmalıdır. Bir protesto biçimi ve eylemi olarak açlık grevleri evrensel hukuk, etik normlar ve bildirgeler doğrultusunda değerlendirilmelidir.

Tutsakların talepleri haklıdır, cezaevlerinde insanlık onurunu zedeleyen uygulamalar ve hak ihlalleri derhal sonlandırılmalı, tecrit kalkmalıdır. Yaşanacak can kayıpları ve toplumsal travmadan iktidar ve Adalet Bakanlığı sorumludur. Ayrımcı ve onur kırıcı tutumlara son verilmeli hukuka aykırı fiiller gerçekleştiren kamu görevlileri hakkında etkin soruşturma başlatılmalıdır. Anayasa ve yasalarda yer alan haklar tüm mahpuslara eşit uygulanmalıdır. Başta salgından etkilenme olasılığı yüksek olan risk grubu olarak tanımlanan 60 yaş üstü bireyler, kronik hastalıkları nedeniyle ilaç kullanan ve bağışıklık yetmezliği olanlar olmak üzere, İfade ve örgütlenme özgürlüğünü kullandıkları için cezaevlerinde bulunan tutuklu ve hükümlüler şartsız bir şekilde serbest bırakılmalıdır.  Hüküm verilmemiş tutuklular adli kontrol mekanizması uygulanarak serbest bırakılmalı, cezaevleri boşaltılmalıdır. Hukuksuz bir şekilde uygulanan gözaltı ve tutuklamalara son verilmelidir.

Halkların Demokratik Kongresi

Sağlık Meclisi