HDK Genel Meclisi ve HDP Parti Meclisi Toplantısı Sonuçları | 26-27.01.2013

Gündem
1.    Siyasal durum değerlendirmesi
2.    Kampanya
3.    HDP
4.    Mali durum
5.    Komisyonlar ve çalışmaların değerlendirilmesi

Kararlar
1.    Genel Meclis Yürütme Kurulu’nun hazırladığı taslak üzerinden tartışmalar yürütüldü. Yapılan öneriler çerçevesinde siyasal durum değerlendirmesi metnine Yürütme Kurulu’nun son halini vermesi benimsendi. Son hali verilen metin ektedir. (EK 1)
2.    “Çözüm İçin Müzakere, Barış İçin Eşitlik” başlığıyla yapılması planlanan kampanya çalışması için: Genel Meclis Yürütme Kurulu’nun hazırladığı taslak üzerinden tartışmalar yürütüldü. Yapılan öneriler çerçevesinde kampanya planlamasının son halinin en kısa zamanda biçimlendirilmesi ve kampanyanın başlatılması için Yürütme Kurulu’nun inisiyatifinde bir “kampanya komitesi” kurulması, bu komiteye Genel Meclis komisyonlarından birer temsilci alınması kararlaştırıldı. Genel Meclis tarafından benimsenen kampanya planlaması ektedir. (EK 2)
3.    HDP örgütlenmesinde gereklilikler, gelinen aşama, ihtiyaçlar ve Genel Meclis’ten talepleri içeren bir rapor HDK Örgütlenme Komisyonu tarafından sunularak, bilgilendirme yapıldı. Gelinen aşamada hızla il ve ilçe, belde örgütlenmelerini oluşturmanın gerekliliği üzerine görüşüldü. Bu çalışmaların hızla tamamlanması için Örgütlenme Komisyonu’nun Genel Meclis ve Parti Meclisi’nden gönüllülerce desteklenmesi benimsendi. Örgütlenme Komisyonu’nun sunduğu değerlendirme metni ektedir. (EK 3)
4.    HDP Saymanı tarafından mali durum raporu verildi. Kampanya kararı ve HDP’nin örgütlenme süreci göz önünde bulundurulduğunda, kaynakların ihtiyaçları karşılamanın çok gerisinde kaldığı tespiti yapılarak, bütün yerel örgütlenmelerin ve bütün GM/PM üyelerinin bu noktada destek ve duyarlılık göstermesi gerektiği benimsendi. Dayanışma aidatlarının, bülten paralarının düzenli ödenmesi ve gelir getirecek etkinlikler düzenlenmesi bunlar arasında sayıldı.
5.    Komisyonlar ve çalışmaların değerlendirilmesi gündeminde Kadın Meclisi ve Gençlik Meclisi bilgilendirmeleri yapıldı. Emek, Ekoloji, Eğitim Hakkı, Halklar ve İnançlar, Kültür ve Sanat, Basın-Yayın, Örgütlenme ve Yerel Yönetimler Komisyonları 2. Genel Kurul’dan itibaren yaptıkları çalışmaların raporlarını ve karar tasarılarını sundular. Bu bilgilendirmeler üzerinden komisyonların çalışmalarına ve planlamalarına dair değerlendirmeler ve öneriler yapıldı. Bu raporlar ve karar tasarıları üzerine yapılan tartışmalardan sonra karar altına alınan konular şunlar oldu:
a.    Emek Komisyonu’nun önerdiği merkezi ve yerel düzeylerde “Alan Toplantıları” örgütlenmesi sürecinin başlatılması karar altına alındı. Karar metni ektedir. (EK 4)
b.    Örgütlenme Komisyonu’nun verdiği rapor üzerine yapılan değerlendirmeler, örgütlenmede geldiğimiz aşamayı, yaşadığımız sorunları ve çözüm yollarını daha ayrıntılı tartışabileceğimiz bir toplantıya ihtiyaç olduğu değerlendirmelerine yol açtı. Bu görev Yürütme Kurulu’nun düzenlemesine bırakıldı.
c.    Ekoloji Komisyonu’nun çeşitli yerellerde çeşitli başlıklarla gerçekleştirmeyi önüne koyduğu toplantılar ve etkinlikler karar altına alınarak, söz konusu toplantıların yerellerin desteği ile gerçekleştirilmesi benimsendi. (EK 5)
d.    AkaDer ile Yürütme Kurulu’ndan bir heyetin yaşanan sorunlar üzerine en kısa zamanda görüşmesi kararlaştırıldı.
Bir sonraki GM toplantısının 16-17 Mart 2013 tarihinde Ankara’da gerçekleştirilmesi benimsendi.
HDK Genel Meclisi

EK 1:
SİYASAL DURUM
Geride bıraktığımız Aralık-Ocak döneminin en önemli siyasal gelişmesi kuşkusuz, İmralı’da Abdullah Öcalan ile devlet kurumları arasında başlayan görüşmelerdi. BDP-DTK heyetinin de adaya gidişiyle görüşmeler açık-aleni karakter kazandı. Bir buçuk yıllık kesintinin ardından görüşmelerin yeniden başlamasının temel nedeni; AKP'nin Kürt sorunun çözümüne dönük  uyguladığı “güvenlikçi” politikaların çökmesi, başta Suriye olmak üzere dış politikada yaşadığı hüsran ve halklarımızın yürüttüğü barış ve özgürlük mücadelesidir.
Bu görüşmelerin yeniden başlamasının nedenlerini açacak olursak:
a. Oslo adlı sürecin ardından yaşanan gelişmeler ortaya son derece gerilimli ve çatışmalı bir sonuç çıkardı. Çok sayıda asker ve gerillanın ölümü, KCK adıyla sürdürülen operasyonlarda binlerce BDP’linin tutuklanması, Meclis’te sürmekte olan anayasa tartışmalarında tıkanma, dokunulmazlıkların kaldırılması girişimi ile gerginliğin tırmanması vb. bu dönemin temel noktalarını oluşturdu. AKP iktidarının topyekun saldırı planı, ‘güvenlikçi konsept’ Kürt özgürlük ve siyasal hareketini tasfiyeyi hedefliyordu. Ancak gösterilen dirençle bu plan ve yoğun çaba boşa çıkarıldı. Açlık grevleri ile birlikte bir kez daha Abdullah Öcalan etrafında Kürt siyasal ve özgürlük hareketi odaklandı. Çatışmalı ve gergin tablo Türk ve Kürt toplumlarında ‘artık yeter’ ruh halinin yaygınlaşmasına yol açtı. Bunun sonucunda bir görüşme sürecinin tekrardan başlaması mümkün hale geldi.
b. Kürt toplumsal muhalefetindeki direnç, 2014 yılındaki yerel seçimlere ve Cumhurbaşkanlığı seçimlerine gergin ve çatışmalı, ölümlerin ve tutuklamaların yaşandığı bir ortamda gidilmesinin yaratacağı sonuçlar AKP iktidarını bir plan değişikliğine zorladı.
c. Dış politika açısından yaşananlar da bu sonucu yarattı. AKP’nin Ortadoğu politikaları, özellikle Suriye planları büyük bir fiyasko oldu. Özellikle Suriye Kürdistanı’nda özerk halk yönetimlerinin kurulması siyasi iktidarın hesaplarını altüst etti. Öte yandan Irak Kürdistanı ile geliştirilen petrol ticareti ve ekonomik ilişkiler, Irak merkezi hükümeti ile AKP Hükümeti ve keza Irak Kürt Federe Yönetimi arasında giderek artan gerginlik ve Cumhurbaşkanı Talabani’den sonra ortaya çıkacak tablonun belirsizliği bu sürecin başlamasını yakınlaştırdı. Kürt sorununun hem bölgesel hem de uluslararası bir boyutta olduğu gerçeği bir kez daha kendini hissettirdi. Ortadoğu’nun yeniden şekillenmesinde Kürt sorununda kısmi çözümler bile üretemeyen bir Türkiye’nin karşı karşıya kalacağı sorunlar anlaşıldı.
AKP iktidarının ve devlet kurumlarının geç de olsa kabullendikleri olgu, görüşmelerin Abdullah Öcalan olmaksızın sonuçlanmayacağı gerçeği oldu. Ki, son bir buçuk yıllık yoğun savaş sürecinde, Öcalan üzerinde koyu bir tecrit süreci de yaşandı. Bu tecrit aynı zamanda Öcalan'ı siyasal süreçten dışlama ve etkisizleştirme amaçlıydı. Bu bir buçuk yılın toplam bilançosu, AKP'nin bu mutlak tecrit politikasını geriletti. Son olarak, Kürt tutsakların açlık grevleriyle birlikte bu tecrit sürdürülemez hale geldi. Dolayısıyla, bu görüşmeler aynı zamanda açlık grevleri direnişinin de bir ürünü oldu.
Bir buçuk yıllık yoğun savaş sürecinin ardından, Temmuz 2011'deki soruya geri dönüldü: Kürtlerin kolektif ulusal haklarının tanınması temelinde bir çözüm mü, bireysel kültürel haklar temelinde bir çözüm mü?
Başbakan Erdoğan, "Kürt sorunu diye bir mesele yoktur, Kürt kardeşimin sorunu vardır" (21 Ocak, Antep) diyerek, aynı noktada durduğunu ilan etti. Kürt halkının temsilcilerinden sürekli olarak yeni tavizler isteniyor. Kürt halkının temsilcileri ise kolektif ulusal haklar noktasından geri adım atmayacaklarını çeşitli vesilelerle ilan ediyor.
Başbakan ve hükümet yetkililerinin “Hem operasyon, hem müzakere” söylemiyle ortaya koydukları politika, hükümetin müzakereleri bir yandan tasfiye hedefiyle de yürüttüğünü gösteriyor. Hükümet, dünyanın her yerinde müzakerelerin asgari bir ölçütü olan çatışmasızlık ortamının yaratılması için hiçbir adım atmıyor.
CHP, bir yandan Genel Başkanı'nın “kredi açtık” açıklamasıyla bu sürece destek verdiğini ilan etse de, Birgül Ayman Güler'in “Türk ulusu ile Kürt milliyeti eşit değildir” açıklaması, CHP gövdesinde bundan çok daha güçlü bir karşılık buldu. MHP ise savaş siyasetinin sürdürülmesi çizgisinde AKP ile ittifak yaparken, çözüme dair her türlü adıma ise var gücüyle karşı koyuyor. CHP'nin ana gövdesi ve MHP önümüzdeki dönemde müzakere sürecini baltalamak amaçlı ırkçı-şoven sokak gösterilerinin öznesi olabilirler.
Bu sürecin hemen başında Paris'te üç Kürt kadın siyasetçinin katledilmesi, çok önemi bir provokatif girişim olarak yaşandı. Fransa, tutuklanan Ömer Güney isimli şahıs üzerinden Kürt hareketini katliamdan sorumlu ilan etmek istese de, bu senaryonun çürüklüğü kısa sürede açığa çıktı. Daha şimdiden Ömer Güney’in “sızdırılmış” ve karanlık birisi olduğu anlaşıldı. Ne var ki, Paris katliamının arkasındaki güçlerin aydınlatılması bakımından hala bir arpa boyu yol alınmadı. Katliamın arkasındaki güçlerin AKP'nin “terörle mücadele” söyleminden ve yürüttüğü savaş siyasetinden beslendikleri ise açıktır.
Bu konjonktür, aynı zamanda Türk halkına ve genel olarak Türkiye halklarına Kürt sorununu anlatmak bakımından da büyük imkanlar ortaya çıkarıyor. Batı'da bir barış mücadelesi, barış iklimi ve ortamı geliştirmek bakımından bu olanaklar layıkıyla değerlendirilmelidir.
Başbakan ve devlet, bir kez daha köleleştirici bir barışı dayatırken, Türk halkının en geniş yığınlarının ırkçı-şoven etki altında oluşundan güç alıyor. Bu denklemi bozmak ve Kürt halkının talep ettiği özgürleştirici, eşitlikçi, adil bir barışı kazanmak adına, “barış” fikrini Türkiye halklarına taşımak gerekiyor.
SURİYE VE ORTADOĞU
Hemen yanı başımızda Rojava/Suriye Kürdistanı'nda çok ağır bir ambargo ve abluka süreci yaşanıyor. Bir yandan Türkiye, diğer yandan ise Barzani yönetimi sınır kapılarını kapatmış durumda. Bu ablukanın sürmesi halinde Rojava'da Gazze benzeri bir insani felaketin yaşanması söz konusu olabilir.
Diğer yandan Türkiye, “Özgür” Suriye Ordusu (ÖSO) gruplarını yüzlerce silahlı unsur olarak Ceylanpınar sınırından geçirerek Serêkaniyê'ye saldırtıyor. ÖSO, Türkiye'nin Rojava'ya müdahalesinde paramiliter bir güce dönüşmüş durumda. Her seferinde PYD önderliğindeki halk ve YPG güçlerince püskürtülen bu gruplar daha kalabalık olarak yeniden yollanıyor. Serekaniye halkı bizlerin yardım ve dayanışmasını talep ediyor.
Suriye Ulusal Konseyi üzerinden, Müslüman Kardeşlerle ittifak halinde Suriye muhalefetini belirleme politikası Doha Zirvesi'yle çöken AKP iktidarı, Esad rejiminin hızla devrileceğine dair beklenti ve öngörülerinde de çıkmaza girdi. Dolayısıyla şimdi tüm dikkatini Rojava'yı boğma siyasetine veriyor.
Hatay, Kilis, Antep gibi şehirler bu müdahale siyaseti nedeniyle fiili savaş bölgesine dönüşmüş durumdadır. Keza özellikle Antakya'da Arap-Nusayri halk, ÖSO çetelerinin açık katliam tehditlerine maruz kalıyor.
Diğer yandan ise NATO'nun Patriot füzelerinin yerleştirilmesiyle, Türkiye Suriye ile savaş konumuna hazırlanıyor. Patriotlar, NATO'nun Suriye'ye müdahalesi ve Ortadoğu'da yeni bir savaş adımı anlamına geliyor. Geçtiğimiz Ekim ayında ihaleye çıkartılan “hava ve füze savunma sistemi”ne 7.2 milyar lira ayıran Türkiye’nin, bir yıllık sağlık bütçesinin 2.6 milyar lira olduğu hatırlanırsa, silahlanmaya ayrılan paranın büyüklüğü de ortaya çıkar. Bu aynı zamanda Ortadoğu'da militarist bir silahlanma yarışını da başlatabilir.
TOPLUMSAL MUHALEFETE BASKILAR
Siyasal baskı tırmanıyor. Muhaliflere yönelik baskı gerekçelerine son ÇHD tutuklamalarında “Suriye ajanlığının” eklenmesi ibret vericidir. Devlet, bütün mücadeleci güçleri ezmeyi, sindirmeyi hedefleyen operasyonlarına hız kesmeden devam ediyor. KCK operasyonları il il sürüyor. ÇHD'li avukatlara ve İdil Kültür Merkezi'ne yönelik baskınlar, baskı zincirine eklenen yeni halkalar oldu. TMY kıskacına şimdi de “Terörizmin Finansmanını Önleme Kanunu” adı altında ekonomik soykırım yasası eklenmek isteniyor.
İsmi gözaltı, gaz bombası ve tutuklamalarla özdeşleşmiş ve yıpranmış İdris Naim Şahin'in bakanlıktan alınması bir vitrin değişikliğinden öteye gitmiyor. Zira yerine getirilen Muammer Güler de baskı siyasetinin ve “güvenlikçi” politikanın bir diğer simge ismidir, Hrant Dink cinayetinin de idari sorumlularındandır.
Geçtiğimiz dönemin diğer önemli gelişmeleri arasında; ODTÜ'de devrimci gençliğin Başbakan'a yönelik protestosunu ve bunun ortaya çıkardığı hareketi sayabiliriz. Başbakan'ın bir polis ordusuyla gittiği ve gaza boğduğu ODTÜ, hükümete karşı bir direniş alanına dönüştü. Bu direniş, diğer üniversiteleri de etkiledi ve demokratik bir saflaşma ortaya çıktı. Rektörlüklerin “ODTÜ'yü kınama” açıklamalarına karşı pek çok üniversitede öğretim üyeleri ve öğrenciler söz haklarına sahip çıktılar ve rektörleri kınadılar.
Gelişmeler, gençlik mücadelesinin gelişim olanaklarına işaret etti. Bu potansiyel, kuşkusuz halklarımızın mücadelesini büyütecek çok önemli bir dinamik olacaktır. Gelişmeler, HDK'nın gençlik örgütlülüğünün zayıflığını ve keza HDK'nın (ODTÜ örneğindeki gibi) gençlik gündemlerine dair tavır alma, müdahil olma düzeyinin zayıflığını vurgulamıştır.
Yine bu dönemde emekçiler cephesinden bir diğer gündem, taşeron çalışma ve buna karşı mücadelelerdi. AKP iktidarı döneminde taşeron çalışan işçi sayısı; son 10 yılda 387 binden 1,6 milyona ulaştı. Bu, işçilerin örgütsüzleştirilmesi kadar, sendikaların altının oyulması ve dolayısıyla toplumsal muhalefetin de güçten düşürülmesi anlamına geliyor.
Bu dönemde taşeron çalışma; Zonguldak Kozlu'da yol açtığı iş cinayetleriyle, Tuzla Ada Tersanesi'nde işçilerin ücretlerinin dahi ödenmemesiyle, Dev Sağlık İş'in protesto ettiği taşeron işçilerin sendikaya üye olma yasağıyla gündem oldu. Yine, Şişecam'da işten atılan işçiler direnişe geçerek, işe iade kararı aldırmayı başardılar. Çorlu’da Daiyang-SK işçileri ise, patronun grevi kırma çabalarına karşın direnişlerini sürdürüyorlar.
Tek tek direnişlerin ötesinde, taşeron çalışma konusu önümüzdeki dönemde siyasetin gündemlerinden birisi olacaktır. Zira AKP iş yasasında bir değişiklik yaparak, “ana faaliyet konusunun” da taşerona devredilebilmesinin yasal yolunu açmak istiyor. Böylece bütün işletmeler kendi içinde mikro-işletmelere bölünecek ve sendikal örgütlenme zorlaştırılacaktır.
AKP iktidarı, TMMOB yasasıyla meslek örgütlerinin elindeki kamusal denetim yetkilerini tırpanlamayı, mali olanaklarını geriletmeyi ve giderek odalarda egemenlik kurmayı amaçlıyor. Bu politikalara karşı meslek örgütleri bir direniş süreci içerisindedir.
Keza AKP iktidarı, kadın düşmanı politikalar izlemekte ısrarcıdır. Kürtajın zorlaştırılmasını içeren yasanın yeniden Meclis'e gelmesi gündemdedir. Ama daha şimdiden Sağlık Bakanlığı genelgesiyle kürtaj yaptırmak isteyenlere 'ikna odaları' kurulması, birçok hastanede anestezisiz kürtaj dayatması, doğum kontrolü sonuçlarının SMS'le ailelere bildirilmesi, GEBLİZ veri tabanıyla kadın doğum muayenelerinin fişlenmesi, sezaryen yaptırmak için psikolojik rapor dayatması gibi yöntemler devreye sokuluyor. Kürtajın zorlaştırılarak fiilen yasaklanması yolunda ilk adımlar atılıyor.
LGBT toplumuna yönelik saldırılar devam ediyor. İstanbul Avcılar'da trans bireylere yönelik dışlama ve sürgün dayatması, AKP'nin neoliberal muhafazakar politikalarından bağımsız düşünülemez. Günlerce süren ve medya kuşatmasıyla birleşen Avcılar saldırısı, LGBT bireylerin güvenliğine yönelik saldırıların artabileceğinin de bir işaretidir.
Kadın cinayetleri de tüm hızıyla devam ediyor. AKP iktidarı, 'sığınma evleri'ne “vaize” atama kararıyla, şiddete uğrayan kadınlarda erkek egemenliğine rıza sağlamaya çalışıyor. Ali Bulaç gibi kalemlerden açıkça “şiddetin nedeni kadınların çalışmasıdır” gibi gerici söylemler yayılıyor. Başbakan her yerde tekrarladığı “en az 3 çocuk” nakaratıyla kadınları çocuk bakımı ve mutfak işlerine hapsetmek istiyor. Bütün bu saldırılara karşı kadınların itirazları ve uyanışı mayalanıyor.
Halklara yönelik ayrımcılık, saldırılar ve tehditler de devam ediyor. İstanbul Samatya'da yaşlı Ermeni kadınların uğradıkları saldırılar, yine İstanbul Güzeltepe'de Alevilerin evlerinin işaretlenmesi, Malatya Sürgü'de katliam girişimine maruz kalan Alevi aileye ağır ceza davası açılması gibi örnekler bu olguyu ortaya seriyor.
Bu politik koşullar altında, ezenlerin siyasal cephesine karşı ezilenlerin birleşik karşı koyuşunun örgütlenmesi ve alternatifinin yaratılması bakımından Halkların Demokratik Kongresi'ne düşen görevler misliyle büyüyor. AKP iktidarına karşı toplumda giderek büyüyen rahatsızlık ve öfkenin karşısında, CHP ve MHP gibi düzen partileri seçenek olamıyor. HDK'nın, egemenlerin bütün kanatlarından bağımsız bir güç olarak ortaya çıkışı bu koşulların talep ettiği bir ihtiyaçtır.
HDK, halklarımızda yarattığı beklentileri yanıtlayan bir hattan yürümelidir. Sadece siyasal tespitler yapan ve düşünce üreten değil, bizzat müdahil olan, durumu değiştiren, olayların gidişatı üzerinde etkide bulunan bir güç haline gelmelidir.

EK 2:
KAMPANYA
‘ÇÖZÜM İÇİN MÜZAKERE’, ‘BARIŞ İÇİN EŞİTLİK’
SİYASAL GEREKÇE:
Kürt sorununda yeni bir döneme girildi. İmralı’da Abdullah Öcalan ile devlet kurumları arasında başlayan görüşmeler bu yeni dönemin temel özelliğini oluşturuyor.
Bu görüşmeler kamuoyuna yapılan açıklamalarla alenileşti. Bu kez Oslo adlı süreçten farklı bir yol izleniyor. Henüz Öcalan ile birlikte, BDP, Kandil ve Avrupa gibi bütün muhataplar sürece tam olarak dahil edilmese de ve süreç eşit koşullarda yürütülmese de alenileşme önemlidir.
Gidişat zorlu bir süreç olacağına işaret ediyor. Hızlı alenileşme konunun kamuoyunda yaygın bir tartışmayla değerlendirilmesine ve taleplerin yaygın olarak tartışılmasına da imkan sağlıyor. Herkesin kulaklarının ve zihninin daha açık olacağı bir döneme giriliyor. Bu süreç durup seyretmeyi değil, doğru ve zamanında müdahalelerle kamuoyunu aydınlatma, barış ve eşitlik için daha aktif çalışma zorunluluğunu dayatıyor. O nedenle süreç barış ve eşitlik isteyenler için zorlu olma özelliğini taşıyor ve süreç nasıl sonuçlanırsa sonuçlansın, hiçbirşeyin eskisi gibi olmayacağı görülüyor.
Bu görüşmelerin yeniden başlamasının birkaç nedeni var:
a. Oslo sürecinin ardından yaşanan gelişmeler ortaya son derece gerilimli ve çatışmalı bir sonuç çıkardı. Çok sayıda asker ve gerillanın ölümü, KCK adıyla sürdürülen operasyonlarda binlerce BDP’linin tutuklanması ve yargılanması, Meclis’te sürmekte olan anayasa tartışmalarında tıkanma yaşanması, dokunulmazlıkların kaldırılması girişimi ile gerginliğin tırmanması vb. bu dönemin temel noktalarını oluşturdu. AKP iktidarının topyekun saldırı planı, güvenlikçi konsept Kürt özgürlük ve siyasal hareketini tasfiyeyi hedefliyordu. Ancak gösterilen dirençle bu plan ve yoğun çaba boşa çıkarıldı. Açlık grevleri ile birlikte bir kez daha Abdullah Öcalan etrafında Kürt siyasal ve özgürlük hareketi odaklandı. Çatışmalı ve gergin tablo Türk ve Kürt toplumlarında ‘artık yeter’ ruh halinin yaygınlaşmasına yol açtı. Bunun sonucunda bir görüşme sürecinin tekrardan başlaması mümkün hale geldi.
b. Kürt toplumsal muhalefetindeki direnç, 2014 yılındaki yerel seçimlere ve Cumhurbaşkanlığı seçimlerine gergin ve çatışmalı, ölümlerin ve tutuklamaların yaşandığı bir ortamda gidilmesinin yaratacağı olumsuz sonuçlar AKP iktidarını bir plan değişikliğine zorladı.
c. Dış politika açısından yaşananlar da bu sonucu yarattı. AKP’nin Ortadoğu politikaları, özellikle Suriye planları büyük bir fiyasko oldu. Özellikle Suriye Kürdistanı’nda özerk halk yönetimlerinin kurulması siyasi iktidarın hesaplarını altüst etti. Öte yandan Irak Kürdistanı ile geliştirilen petrol ticareti ve ekonomik ilişkiler, Irak merkezi hükümeti ile AKP Hükümeti ve keza Irak Kürt Federe Yönetimi arasında giderek artan gerginlik ve Cumhurbaşkanı Talabani’den sonra ortaya çıkacak tablonun belirsizliği bu sürecin başlamasını yakınlaştırdı. Kürt sorununun hem bölgesel hem de uluslararası bir boyutta olduğu gerçeği bir kez daha kendini hissettirdi. Ortadoğu’nun yeniden şekillenmesinde Kürt sorununda kısmi çözümler bile üretemeyen bir Türkiye’nin karşı karşıya kalacağı sorunlar anlaşıldı.
AKP iktidarının ve devlet kurumlarının geç de olsa kabullendikleri olgu, görüşmelerin Abdullah Öcalan olmaksızın sonuçlanmayacağı gerçeği oldu.
Bu görüşme ve müzakere süreci son derece sancılı ve iniş çıkışlı bir şekilde sürecektir. Paris’te 3 Kürt kadın siyasetçinin katledilmesi buna dair önemli bir işaret veriyor. Keza Başbakan Erdoğan'ın BDP'ye yönelik tükenmek bilmeyen hasmane açıklamaları da bunu gösteriyor. Uluslararası güçlerin de dahil olabilecekleri ve çeşitli provokasyonlara başvurulabilecek bir süreç yaşanabilir. Öte yandan iç kamuoyunda da gerginlikler olabilir. O nedenle bu süreçte yapılacakların tarzı ve içeriği büyük önem taşıyor.
HDK ne yapmalı?
- Barış ve demokratik çözüm konusunun takipçisi olmalı; batıda barış mücadelesinin, ikliminin ve ortamının geliştirilmesi için çalışmalı,
- Konunun olumlu bir içerikle toplumsallaşması için çaba harcamalı, barış ve eşitlik önerilerinin yaygınlaşmasını ve benimsenmesini sağlamak için yerellerde çalışmalar yapmalı,
- Aydın ve akademisyenlerin, yazarların, toplumda kanaat yaratıcıların sürece olumlu katkı yapmalarının imkanlarını yaratmalıdır.
- HDK, aynı zamanda önümüzdeki süreçte barış konusunun emek, ekoloji ve demokrasi ile bağlantısını kapsamlı biçimde sağlayacak adımlar da atmalıdır. Çalışmaların başarısı, barış mücadelesini ve eşitlik söylemini mümkün olan en çok sayıda yerele (il ve ilçe) yaymakla ölçülecektir.
HEDEF GRUP:
- HDK’den haberdar olmamış, barış ve eşitlik konularında geleneksel yaklaşımları sorgulamamış, egemen anlayışların etkisi altında olan, ancak son gelişmelerle birlikte konuyla düşük ölçüde de olsa ilgilenmeye başlamış kişiler ve kesimler,
- HDK’ye ilgi duyan ve haberdar olmuş, ama çalışmalarına gerek siyasal ve konjonktürel nedenlerle gerekse ortamın yarattığı tedirginliklerden dolayı henüz katılmamış, ancak barış ve eşitlik konularında zihni net olan ve birşeyler yapmak isteyen kişiler ve kesimler…
AMAÇ:
- Görüşme ve müzakere sürecinde barış ve eşitlik konularının toplumsallaşmasını sağlamak, Türkiye halklarına (özellikle batı kamuoyuna) barış ve demokratik çözüm önerilerini anlatmak, barış için çeşitli etkinlikler geliştirmek; aynı zamanda Suriye'ye yönelik saldırganlık siyasetine karşı "Ortadoğu'da Barış" şiarını yükseltmek,
- Bu konularda HDK içi ortak politikayı ve anlayışı geliştirmek,
- Nasıl bir çözüme ihtiyaç duyulduğunu anlatırken, sürecin iktidar partisi tarafından kullanılmasını engellemek...
- HDK’yi bir barış hareketi olarak da yerellerde öne çıkarmak…
SÜRE:
Bu kampanya birkaç aşamalı olacaktır. İlk aşamasının hedefi barış ve eşitlik konularının toplumsallaşması yönünde bir güç birikimi yaratmak, konunun yaygın kesimler arasında anlaşılmasını sağlamaktır. İlk aşama Newroz etkinliklerine kadar sürecektir.
İlk aşamada çeşitli barış ve eşitlik konulu faaliyetler örgütlenecek, halk toplantıları yapılacaktır. Newroz ve 8 Mart kutlamaları, bileşenlerin çabaları ile kampanya başlığı ve içeriği ile ilişkilendirilecek, sürecin temel sloganının ve anlayışının bu etkinliklerde belirgin olarak görülmesi sağlanacaktır.
1 Mayıs etkinliklerini, HDK 3. Genel Kurulu’nu ve HDP Büyük Kongresi’ni de kapsayacak ikinci aşama ise kitlesel etkinliklerin değerlendirileceği bir dönem olacaktır.
KULLANILACAK ARAÇLAR VE YAPILACAK ETKİNLİKLER:
Geniş kesimlere ulaşmayı hedefleyen ve kolay anlaşılabilir malzemeler kullanılacaktır.
- Başlangıç için merkezi olarak yapılacak bir basın toplantısı (bunun izdüşümü yerellerde de gerçekleştirilebilir),
- El ilanı niteliğinde katlamalı ve çok sayıda basılarak her yere dağıtılacak bir broşür,
- İllerde HDK bileşeni partilerin binalarına ve çevrelerine asılacak aynı içerikli ve tasarımlı pankartlar,
- Sosyal medyaya uygun tanıtım bannerları ve/veya pullar; kısa ve her yerde kolaylıkla kullanılabilecek bir video filmi vb.
- Yerel halk toplantıları ve barış yemekleri (yerel özellikleri de dikkate alarak, farklı halklardan, kimliklerden ve inançlardan insanların bir araya getirileceği içerikte hazırlanmalıdır),
- Sempozyum ve konferanslar (aydınları-yazarları, akademisyenleri, işçileri ve sendikacıları, kadınları, gençleri, çiftçileri, kültür-sanat insanlarını kapsamalıdır),
- Standlarda, her yerelde düzenli olarak buluşulacak ‘barış köşeleri’nde veya kurum ve ev ziyaretlerinde kullanılacak bir imza metni, fotoğraf sergileri (merkezi olarak hazırlanacak), her yurttaşın kendi barış ve eşitlik hayalini tarif edeceği ve yazacağı ‘barış defterleri’…
- Oturma eylemleri ve/veya yerel barış yürüyüşleri,
- Barış konserleri, barış amaçlı spor etkinlikleri (kardeşlik turnuvaları-maçları vb.) yapılabilir.
- Ayrıca savaştan, can ve mal güvenliği yoksunluğundan sınırın bu tarafına gelen ve son derece zor koşullar altında kış günlerini geçirmek zorunda kalan sığınmacılarla dayanışmak için, İstanbul'da başlamak üzere merkezi olarak örgütlenecek yiyecek, giyecek ve diğer acil ihtiyaçları tedarik etme kampanyası yapılacak ve bu çalışmanın sonuçları Ceylanpınar Belediyesi aracılığıyla o bölgedeki sığınmacılara ulaştırılacaktır.
Her yerel meclisimiz bu önerilen etkinliklerden ve kullanılacak araçlardan kendi koşullarına ve politik ortamına en uygun olanlarını değerlendirecektir. Burada önemli olan, HDK adının Türkiye’nin her köşesinde ‘BARIŞ ve EŞİTLİK’ talebi, adalet ve özgürlük mücadelesi ile birlikte duyulmasını ve anılmasını sağlamaktır. Bir diğer önemli konu da farklı kimlik, kültür ve inançlara sahip halkların bu etkinliklerde buluşmalarını ve birbirlerini daha iyi tanımalarını sağlamaktır.

EK 3:
HDP'nin örgütlenmesiyle ilgili HDK Genel Meclisi'ne Rapor
HDK 1. Genel Kurulu'nda alınan kararlar doğrultusunda Yerel, Cumhurbaşkanlığı ve Genel Seçimlerde HDK’yi temsilen seçime girecek olan HDP’yi kurma ve örgütleme süreci somut olarak başlamış durumdadır. Bu çerçevede HDK Örgütlenme Komisyonu bünyesinde, HDP MYK'sındaki örgütlenme görevlilerinin de katılımıyla, il ve ilçe örgütlerinin kurulması amacıyla çalışmalara başlanmıştır. Bu çerçevede HDK-HDP Örgütlenme Koordinasyonu oluşturulmuş ve bu Koordinasyon tarafından “HDP'yi Örgütlüyoruz” başlığıyla bir broşür hazırlanmıştır. Bu broşürde HDK-HDP ilişkisine dair Kongre kararları vb. temel metinlerimiz ve keza il, ilçe ve beldelerde parti örgütlenmesi için gerekli teknik-hukuki bilgiler yer almıştır. Broşür, HDK GM ve HDP PM üyeleriyle daha önce paylaşılmıştı.
Partinin örgütlenmesinin bu ilk aşamasında hedefimiz Genel Kurulumuza kadar seçime girme yeterliliğinin kazanılması olacaktır. Bu da, en az 41 ilde, ilçelerin üçte birinde de ilçe örgütü kurarak örgütlenmek anlamına gelmektedir. Büyükşehir olmayan illerde buna o ilçelerin beldelerinin yarısından bir fazlasında belde örgütü kurmak da dahildir. İl yönetimleri en az 7, ilçe yönetimleri en az 5 kişiden oluşacaktır. Belde örgütü ise 3 kişidir. İl ve ilçe yönetimlerinde Başkan, Sekreter ve Sayman bulunacaktır.
Kurucu aşamada olduğumuz için il ve ilçe kongreleri yapılmayacak, yerellerde belirlenen yönetimler merkez defterine yazılarak atama yöntemiyle İl ve İlçe Yönetimleri oluşturulacaktır. 1. Büyük Kongre'nin yapılmasıyla bu süreç tamamlanacaktır. 1. Kongre için hedef Mayıs ortası ya da Haziran başıdır. Bu bakımdan öncelikli hedef; Nisan sonuna kadar en az 41 ilde seçim yeterliliği düzeyinde örgütlenmektir.
Örgütlenme Komisyonu'nun HDK il yürütmeleriyle yaptığı görüşmeler sonunda; 35 il bu düzeyde bir örgütlenmeye kesin gözüyle bakarken, 15 il ise “olasılık dâhilinde” görmüştür. Partinin öncelikli olarak bu 50 ilde örgütlenmesi hedeflenmelidir. İlk etapta yöntemimiz en çok sayıda ilde il yönetimi kurmak değil, ilçelerin 1/3'ünü de örgütleyebilecek illerde il örgütü kurmak olmalıdır. Kalan illerde de parti kurmak için gerekli koşulların olgunlaştırılması için çaba sarf edilecektir. Kuşkusuz nihayetinde partinin 81 ilin tamamında örgütlenmesi hedeflenmektedir.
HDK Örgütlenme Komisyonu, bugüne kadar yürüttüğü çalışmalarda edindiği izlenimler üzerine bir tartışma yapmış ve partinin örgütlenmesi sürecinde yaşanabilecek sorunlara ilişkin aşağıdaki saptamalarda bulunmuştur.
Bu saptamaların en önemlisi:
- HDK’nin belirleyici öneminin ve örgütlenmesinin zayıflamasına veya zarar görmesine izin vermeden, HDP'yi gereken zaman ve işlevde örgütlemektir. “HDK partileşmiyor, parti kuruyor” söylemi öne çıkarılmalı, “HDP’nin seçimlerde HDK’yi temsil edecek siyasi kol” olduğu vurgulanmalıdır.
- Yerellerde partinin organları oluşturulurken, HDK meclis yürütmeleri veya meclis girişimlerinin doğrudan parti yönetimlerine dönüştürülmesi çok gerçekçi görünmemektedir. Dahası bu genişlemeyi engelleyen bir faktör olacaktır. Kuşkusuz bir kesişim kümesi (hem HDK yürütmesinde hem de HDP yönetiminde yer alanlar) olacaktır ve bu grup koordinasyonu ve eşgüdümü sağlamaya yardımcı olacaktır. Ancak, bugüne değin HDK'ye aktif olarak katılmamış kişileri de sürece katacak genişleme çalışmalarının bu vesileyle yapılması hedeflenmelidir. Yine illerde bulunan HDP kurucularının bu sürece katılımı mutlaka sağlanmalıdır.
- Daha önce alınan kararlarımızda da vurgulandığı gibi; HDP'de görev almak isteyen herkesin öncelikle HDK meclislerine, komisyonlarına yönlendirilmesi gereklidir. HDP yönetimlerinin kuruluşu aynı zamanda HDK'yi genişletmenin bir vesilesi olarak da görülebilir. HDP içinde yer alanlar doğal olarak HDK işleyişine ve kurullarına dâhil olurlar.
- Kimi il ve ilçelerimizde “Neden HDP'ye kitlesel üye yapmıyoruz?” sorusu sorulmaktadır. HDP'nin kuruluşu vesilesiyle bir akış yaşanıyorsa, bu akışı HDK Meclislerine ve Komisyonlarına yöneltmek doğru olandır. Zira parti, HDK'nın partisidir. Dolayısıyla HDP’ye üye yazımı sadece il, ilçe, belde örgütlerinde yer alanlarla ve herhangi bir alanda görevlendirilmesi zorunlu olanlarla sınırlı kalacaktır.
- Partinin kurucu il-ilçe yönetimleri belirlenirken, bunların “partinin yüzü” olacağı dikkate alınmalıdır. İl-İlçe Başkanlarının kapsayıcı ve herkesçe kabul görür tarzda belirlenmesi, partinin önümüzdeki dönemde alacağı rollerde daha fazla kesime ulaşabilmesi için önemlidir. Kolaycılığa kaçılmadan bir çalışma yürüterek HDK’ye güç katacak yönetimlerin oluşturulmasına özen gösterilmelidir. Bununla birlikte yönetimlerde yer alacak kişiler bu uzun ve zorlu çalışma sürecinde özellikle istikrarlı ve kalıcı olacak şekilde belirlenmelidir, yarın açısından sorun oluşturmayacak belirlemeler yapılmalıdır. Mümkünse yerellerdeki kanaat önderleri ve halktan insanlar bu yönetimlere katılmalıdır.  
- Parti yönetimlerinin oluşumu sürecinde özellikle başkan belirleme vb. konularda bir yarışma havasının oluşmasına izin verilmemelidir. HDK YK’ları ile HDP  il, ilçe, belde yönetimlerinin birlikte çalışacağı unutulmamalıdır. Yine HDP yönetimleri oluşturulurken, bileşen partilerin temsiliyetine dayanan kolaycı bir seçim ve atama yoluna da gidilmemelidir. HDK’de belirlenen kadın erkek eşitliği, eş başkan, birey örgüt sayıları, gençlik, halklar, inançlar, farklılıklar mutlaka uyulması gereken prensipler olmalıdır.
- HDK ve HDP organları merkezde ve yerellerde birlikte çalışmalıdır. HDK Yürütmeleri bütün bir siyasal ve örgütsel süreci yürütmekle, açıklamalar yapmakla, Meclisleri kurmak ve işletmekle vb. yükümlüdür. HDK Yürütme ve Meclisleri bu süreçte HDP’nin örgütlenmesinden de sorumlu olacaktır. HDP yönetimleri ise bugünkü aşamada daha çok parti il ve ilçe örgütlerinin oluşması, gerekli hukuki ve teknik prosedürlerin takibi göreviyle yükümlü olacaktır.
- HDK ve HDP organları kimi ortak toplantılar yaparak irade ve perspektif birliğini sağlayabilirler, kuşkusuz her toplantılarını ortak yapmaları gereksizdir. Ayrıca HDP İl Başkanının (veya Eşbaşkanlarının) HDK İl Yürütmesinin toplantılarına katılması da bir ortak çalışma yöntemi olarak düşünülebilir.
- Partinin adresi olarak il ve ilçelerde bir mekân göstermek gereklidir. Bu kimi ilçelerde formel anlamda bir adres de olabilir (bir yazıhanenin ya da ofisin bir odası vb.) Ancak illerde mekan tutmanın ve HDK'ya ait ortak bir olanak yaratmanın vesilesine de çevrilebilir. Bu çerçevede mali çalışmalar şimdiden başlatılmalıdır.
- HDK Örgütlenme Komisyonu, 22 bölgedeki görevlilerini asgari ölçüde belirlemiştir. Ancak bu belirleme HDK’nin özgün çalışmalarının da yoğunluğu değerlendirildiğinde, partinin örgütlenmesi için yeterli görülmemektedir. Partinin örgütlenmesi için Örgütlenme Komisyonu, GM ve PM üyelerinden gönüllülerin de etkin katılımıyla genişlemeli ve merkezden yerele, yerelden merkeze bilgi akışı sağlanmalıdır. Ayrıca illerde Parti örgütlenmesi için görev alacak arkadaşlar, örgütlenme çalışmalarına yerinde katılmalıdır.

EK 4:
ALAN TOPLANTILARININ ÖRGÜTLENMESİNE İLİŞKİN KARAR
HDK 2. Genel Kurulu tarafından karar altına alınmış bulunan “Emekçilere Yönelik Saldırı Girişimlerine Karşı Mücadele” kararı tüm HDK bileşenlerinin ve meclislerinin önüne bu saldırılara karşı etkin bir mücadele hattını açığa çıkarma görevini koymaktadır. Böylesi bir mücadele hattının inşa edilebilmesi noktasında “Emek Alanındaki HDK’lıların ortak bir perspektif ekseninde ortak davranışlar geliştirebilmesi” gerek politik bir güç oluşturabilme konusunda, gerekse mücadele çağrısının ulaşacağı işçiler, emekçiler için güven ve güvenilirlik yaratabilme konusunda hayati öneme sahiptir. Bu birlikteliği sağlamaya dönük “Alan Toplantılarının” hayata geçirilmesi mücadelenin ihtiyaçları ve kongre örgütlenmemizin geldiği aşama açısından bir zorunluluktur.
 
Genel Meclisimiz, “Emek hareketinin kapsamı, zenginliği ve parçalılığını göz önüne alarak, bu toplantıların ‘Çok Düzeyli’ gerçekleştirilmesinin gerektiği üzerinde durur. Bu toplantılar yan yana gelinebilen her düzeyde (bu düzeyler; bir işyeri, bir sendika şubesi, bir iş kolu, bir konfederasyon, bir işçi havzası, bir ilçe, bir serbest bölge, vs.) o alandaki HDK’lıları somut sorunlar etrafında buluşturmayı ve ortak bir politika geliştirebilmelerine, ortak bir davranış örgütlemelerine olanak verecek zeminler yaratmayı hedeflemelidir. Bu toplantıların kapsamı, içeriği ve sürekliliği yan yana geliş zeminin düzeyine ve katılımcılarının kararına göre belirlenmelidir.

Bu nedenle Genel Meclisimiz: “Çalışma alanlarındaki HDK’lıların birlikteliğini ve somut sorunlar etrafında ortaklaşmalarını sağlamaya dönük ‘Alan Toplantıları’nın yapılmasını” karar altına alır.


EK 5:
HDK Ekoloji Raporu
4 Ocak 2013 tarihinde, Halkların Demokratik Kongresi Ekoloji Komisyonu’nun çağrısı ile ve çağrıya karşılık veren kurum, platform ve inisiyatif temsilcilerinin katılımı ile Taksim Meydanı’nda yapılmak istenenler ve buna karşı mücadele yöntemi konusunda bir toplantı yapıldı Toplantıya katılan Taksim Dayanışması, Devrimci 1 Mayıs Platformu, kurum, platform, demokratik kitle örgütü vs. temsilcileri şu noktalarda ortaklaştı:
Tarihi, sosyal, kültürel ve politik olarak anlamı ve kimliği olan Taksim ve Taksim Meydanı; “Taksim Projesi” adı ve “Yayalaştırma” söylemi altında yürütülmeye başlanan süreçte hızlıca yok edilmeye çalışılmaktadır.
    “Taksim projesi”’nin, İstanbul ve Taksim çevresindeki alanlarının  sermayeye rant haline getirilmesinin, İstanbul’un “turizm, kongre ve finans merkezi” olarak yeniden yapılandırılma planının parçası olmasının yanı sıra, ideolojik ve siyasal amaç taşıyan bir saldırıdır.  
    Ortada somut projeler olmamasına, yasal süreçlerin dahi işletilmemesine rağmen hızla şantiye alanına çevrilmesinin, toplumu yanıltıcı söylemlerle pek çok ağızdan hükümet yetkililerince açıklamalar yapılıyor olmasının bu saldırının niyeti ve planlayanların “gözü dönmüşlüğü” açıktır.
    Yenikapı ve Maltepe’de deniz doldurularak 1 milyon kişilik meydanlar oluşturmak sureti ile yeni gösteri ve miting alanları yaratılmaya çalışılmaktadır. Taksim’in başta 1  Mayıs olmak üzere tüm miting, eylem  ve açıklamalara kapatılması planlanmaktadır.
    Tarlabaşı’nda yaşayan halk, yaşadıkları yerden kazınarak çıkarılmakta ve hızlıca boşaltılan alanlar inşaat sahasına dönüştürülmektedir.  
    Kültür ve sanat merkezi, eylem alanı, sosyal faaliyet alanları olarak bugüne kadar yaşayan Taksim’e ve oteller, alışveriş merkezleri vb. projelerle Beyoğlu’na sosyal ve politik olarak özel bir kimlik biçilmektedir. Bu uygulamalar ile “yayalaştırma” değil, 1 Mayıs Alanı olarak geri kazanılmış Meydan’ın ve tüm Taksim’in başta işçiler, emekçiler, halklar olmak üzere asıl sahiplerine kapatılmak istenmektedir.
    Bu saldırının, yükselmekte olan savaş gündemi, ekonomik kriz, kitle örgütlülüklerini ve sendikaları etkisiz hale getirecek yasal düzenlemeler, baskılar, operasyonlar vb. sürerken, işçi sınıfı ve mücadele tarihi için de önemli bir mevzi ve bellek olma özelliği olan Taksim Meydanı’nın, başta “Tahrir Meydanı” olmak üzere “meydan hareketleri” ile başlayan, süren güçlü toplumsal direnişlerin benzerine ev sahipliği yapabilecek potansiyeline duydukları korkunun boyutlarının bir göstergesi olduğu açıktır.
    Bu saldırı Anadolu’nun her yerinde doğal alanlara saldırarak yaşam alanlarını sermaye birikimine sokma çabalarından farklı değildir.

Bunlara karşılık olarak;
    Bu saldırının muhatapları olarak bugüne kadar yürütülen çalışmanın içinde olsun olmasın tüm kesimlerin fiili mücadeleyi yükseltemediği, kitleselleştiremediği de görülmektedir.
    “1 Mayıs alanı” sahipleri başta olmak üzere tüm işçi, emekçi örgütleri, sendikalar, odalar, siyasi kurumlar, demokratik kitle örgütlerinin sürece müdahil olması gerekmektedir.
    Kent mücadelesinin sınıf mücadelesinin bir parçası olduğunun bilince çıkarılması gerekliliği açıktır.
    Taksim’de kendisini ifade eden kesimlerin bugün pek çok yönden saldırı altında olduğu, bu saldırılara karşı yürütülen mücadelelerin Taksim için birleşik bir mücadele örülmesi önünde engel değil, aksine bu süreci birlikte örgütlemenin bir zorunluluk olduğunu ortaya koyan bir durum olduğu da açıktır.  
    Bu proje ile hedefledikleri “dönüşüm”ün tüm muhataplarının, bu siyasi saldırıya karşılık verecek özneler olduğunu unutmamak gerekir.
    Kitlesel karşılığını yaratacak fiili eylem/etkinlik süreci örgütlenmesi için 1 Mayıs çağrıcılarının çağrısı ile yapılacak geniş bir toplantının, konuyu en geniş kesimlerin gündemine getirmenin yanında, bu saldırıyı durduracak bir gücün de harekete geçirilebilmesi, tüm geç kalınmışlığa rağmen ertelenemez bir görevdir.
1 Mayıs çalışmalarının da temel ayağını oluşturabilecek, bu anlamıyla 1 Mayıs çalışması ile birleştirilerek bugünden örülecek bir direnişin büyütülerek, bu saldırının durdurulmasına dair umudu somutlamanın mümkün olduğu düşüncesinde ortaklaşıldı.
Bu yaklaşımlardan yola çıkarak, 1 Mayıs Çağrıcısı Sendika ve Meslek Örgütleri ile yeniden görüşmeler yapılarak, sürecin hızlandırılması için görevlendirmeler yapıldı.
Bursa’da 13.01.2013 günü yapılan meclis toplantısına Ekoloji Komisyonu üyesi Yusuf Gürsucu, ekoloji konusunda Bursa’da yapılabilecekleri konuşmak üzere katıldı. Ancak meclis toplantısına Bursa Ekoloji Komisyon üyelerinin hiç birinin katılmaması üzerine konu derinlemesine ele alınamadı. Yusuf Gürsucu tarafından Bursa’da yürütülecek mücadelenin tüm iradesinin il meclisinde olduğu vurgusu yapılıp, eğer komisyon üyelerinin işlerinin yoğunluğu veya başka nedenlerle konuya eğilemiyor iseler yeni bir komisyonun kurulması önerisi ile komisyon olmaksızın ekoloji gündemli meclisin alacağı karar doğrultusunda bir etkinliğin düzenlenebileceği ve bu organizasyonun merkezi ekoloji komisyonu tarafından yürütülebileceği ifade edilmiş ve bu yönde ertelemeden bir kararın meclis gündeminde ele alınması önerilmiştir.
Özgür Radyoda her pazartesi saat 15.00 ile 16.00 arası HDK katkıları ile Yusuf  Gürsucu tarafından hazırlanıp sunulan “Ekoloji Gündemi” adlı programda bugüne kadar aşağıdaki programlar yapıldı:
- 21.01.2013: Sermayenin emeğe ve doğaya yönelik saldırılarının at başı gittiği günümüzde, bu politikaların ardındaki gerçekleri ve saldırıların kapsamını ve yönelimini DİSK'e bağlı Birleşik Metal İşçileri Sendikası Genel Sekreteri Selçuk GÖKTAŞ'la,
- 14.01.2013: Türkiye'de sermayenin doğaya yönelik saldırılarının en yoğun görüldüğü Karadeniz bölgesinde neler yaşandığını ve bu saldırılara karşı nasıl mücadeleler yürütüldüğünü Karadeniz İsyandadır Platformundan (KİP) Eren DAĞISTANLI ile,
- 07.01.2013: Tarım alanlarımızın yok edilmesi ve tarımın tekeller eline verilmesi sürecinde yaşananları, çıkan talan yasalarını Çiftçi-Sen Genel Başkanı Abdullah AYSU ile,
- 31.12.2012: Yaşam alanlarını yok edenlerin, dereleri kıyıları yağmalayan ve yağmayı büyütmeyi hedefleyenlerin, tüm ülkeyi rantsal şantiyeye çevirenlerin hazırladığı yeni Torba Yasası ve içinde yer alan TMMOB Yasası ile Yapı Denetim Yasalarında yapılmak istenen değişiklikleri EMO (Elektrik Müh. Odası) İstanbul Şube Başkanı Beyza METİN ile,
- 24.12.2012: Derelerin Kardeşliği Platformu İstanbul Yürütme Kurulu üyesi Ali Merdan Aymelek ile son dönem su üzerine çıkarılmaya çalışılan yasalar ile Karadeniz bölgesinde ve Türkiye'nin dört bir yanında yapılan ve yapılmaya çalışılan HES'lere karşı mücadeleyi ve HES gerçeğinin ardındakileri,
- 17.12.2012: Peri suyu olarak bilinen Pembelik Barajı’nın, yöre halkının tepkilerine ve yaşanan hukuksuzluğa rağmen devam etmekte olan baraj inşa süreci ile halkın mücadelesini, Peri Özgür Köylü Hareketi’nden Sayın Özkan Arslan ile,
- 10.12.2012: STHP (Suyun Ticarileştirilmesine Hayır Platformu)'nin 15.12.2012 günü düzenleyeceği "Su kanunu Tasarısını Konuşuyoruz" adlı etkinliği ve etkinliğe konu olan su yasasını Su Politik'ten Selim YILMAZ ile,
- 03.12.2012: "Gündöndü" belgesel filmini hazırlayan Yönetmen Nejla Demirci ile; zehir akan Ergene Nehri’ni, Trakya Tarım Topraklarının hızla yok edilmesi sürecini ve film çekimi boyunca yaşananları,
- 26.11.2012: Şehircilik Bakanı’nın açıkladığı yeni Torba Yasası ile İmar Kanunu, Mera Kanunu, Orman Kanunu ve Kıyı Kanunu’nda yapılmak istenen değişikliklerin nelere yol açacağı, bu kanunun hangi ihtiyaçtan ortaya çıktığını, ZMO (Ziraat Müh. Odası) İstanbul Şube Başkanı Ahmet Atalık'la,
- 19.11.2012: Doğanın talanıyla halklara uygulanan zulüm arasında nasıl bir bağ olabileceğini ve bu bağlamda açlık grevleri ile Dikili Belediye Başkanı Osman Özgüven'in ceza alma sürecini Munzur Koruma Kurulu (DEDEF) sözcüsü Hasan Şen ile,
- 05.11.2012: Suyun doğadan çalınıp sermaye tarafından el konulması sürecinin bir parçası olan ve AKP Hükümeti’nin Meclis gündemine getirmeye hazırlandığı "Su Kanunu Tasarısı"nı konuğumuz Prof. Dr. Beyza ÜSTÜN ile,
- 29.10.2012: Kentsel dönüşüm adı verilen, sermayenin saldırılarından biri olan "Okmeydanı kentsel dönüşüm" sürecini, Okmeydanı Tapu ve Plan Takip Komisyonu adına Okmeydanı Çevre Güzelleştirme Derneği Başkanı  Ali Çepkin'in katılımı ile,
- 22.10.2012: Haydarpaşa Garı’nın sermayeye peşkeş çekilmek istenmesini Birleşik Taşımacılık Sendikası (BTS) Şube Başkanı Hasan Bektaş ile,
- 15.10.2012: Taksim Meydanı’nın yok edilme planlarını, Taksim Platformu’ndan Cem Tüzün ile,
- 08.10.2012: 3. Köprüyü, 3. Köprü Yerine Yaşam Platformu’ndan Prof. Dr. Zerrin Karataş ile,
- 01.10.2012:  Kentsel dönüşümün ardını ve İstanbul’da yaşanan süreci Av. Ziya ÇELİK ve Belediye Meclis Üyesi Adem KAYA ile,
Karar Önerileri:
- Hasankeyf'te Danıştay’ın aldığı karar gereği ÇED süreci başlayacak. Bu bağlamda özellikle bölgede ve diğer bölgelerde Hasankeyf'in yok edilmesine karşı projenin tamamen iptali yönünde çok hızlı harekete geçmemiz gerekmekte. Bunun için bölgede HDK olarak acil bir etkinlik düzenlenmesi ve HDK Ekoloji Komisyonu’nun bu konuda alacağı kararların ertelenmeden tüm HDK örgütlenmelerinde gündeme taşınarak çalışmaları büyütmeye yönelik çaba içinde olunmalıdır.
- Taksim'in yayalaştırılması adı altında yayalara yasaklanması ve sermayeye yeni rant alanları yaratılmasına yönelik adımlarına karşı Taksim Dayanışması ile bir çalışma içine girilmiştir. Bu konuda komisyonun atacağı adımların özellikle İstanbul bölgesinde bulunan meclislerin desteğinin sağlanması ve bu mücadelenin giderek tüm İstanbul'u içine alacak bir biçimde büyütülmesi yönünde atacağımız adımlara uygun olarak il ve ilçe meclislerinin konuyu takip ederek içinde yer almaları çok önemlidir.
- 10 Şubat’ta İstanbul 3. bölgede gerçekleşecek olan Kentsel Dönüşüm Forumu’na katılım önemlidir. Bu faaliyetin İstanbul’da yürütülecek mücadelenin önemli bir parçası haline gelmesi için kentsel dönüşüm mağduru olan çevremizdeki insanların bu toplantıya katılmalarını sağlamamız çok değerli olacaktır.
- Yine 10 Şubat’ta Lüleburgaz'da yapılacak olan ve HDK’nın da çağrıcısı olduğu Ekoloji Forumu bölgede örgütlenmenin büyütülmesinde bir milat olarak ele alınıp, gerekli özen gösterilerek katılımın tüm Trakya'dan sağlanması çabası içine girmeliyiz.
- Tüm HDK meclislerinde Ekoloji Komisyonları acilen oluşturulmalıdır. Oluşturulmuş olan komisyonların da çalışan ve üreten bir noktaya taşınması önemlidir. Komisyonu olup da bir çalışma yürütülemeyen bölgelerde ve şu an için oluşturulamayan bölgelerde ekolojik sorunlar görmezden gelinemez. Bu gibi bölgelerdeki meclislerin merkezi Ekoloji Komisyonu ile iletişime geçerek bir çalışma içine girmelerini sağlamalıyız.

EK 6:
HDK Yerel Yönetimler Daimi Komisyonu
Komisyonumuz ilk toplantısını 29 Aralık 2012’de Saruhan Oluç, Sevtap Akdağ, Şaban İba, Yakup Kadri Karabacak, Ulaş Başar Gezgin, Kadri Kılıcı, Satı Burunucu Çalı, Mustafa Gürsoy, Hüseyin Taka, Mehmet Saltoğlu, Ziya Ulusoy, Sezai Temelli  ve İkbal Polat’ın katılımıyla yaptı. Çiğdem Özlü, Hüseyin Gür ve Murat Çınar ise mazeret bildirdi.
İki gündemle yapılan toplantıda Komisyonun görevleri ve işleyişi ile önümüzdeki dönem planlama konuları ele alındı.
Komisyonun Amacı ve Hedefleri:
2014’de yapılacak olan yerel seçimler ve Büyükşehir Yasası gibi düzenlemelere ilişkin sistem tartışmasına bağlı olarak, demokratik özerklik ve yerinden yönetimin güçlendirilmesi, yerel yönetimlerin güçlendirilmesi konularının Türkiye kamuoyunun gündemine gerçekçi, uygulanabilir ve alternatif bir tartışma olarak sunulması gerekiyor.
1. Olağan Genel Kurulumuzun Sonuç Bildirgesi’nde yer aldığı üzere; HDK, Türkiye’de demokrasinin kazanılmasının bir parçası olan yerel yönetimlerin merkezin vesayetinden kurtulması ve demokratik özerklik hedefinin yaygınlaştırılması amacıyla yerellerde ve merkezde (adem-i merkeziyetçi yerel yönetim anlayışı, merkezden yerele yetki devri, yerel özerklik ve statü, yerinden yönetim ilkelerinin geliştirilmesi, demokratik özerklik ve Türkiye, özerk bölge yönetimlerinin ve meclislerin oluşması vb. konularda) sempozyumlar, toplantılar ve etkinlikler düzenlemeyi görevi olarak tanımlamaktadır.
Komisyonumuz, Genel Kurul kararlarının hayata geçirilmesi için ve HDK ve HDP’nin 2014 yerel seçimlerine hazırlanmasında yol gösterici olacak bir programın hazırlanılmasını amacı olarak tanımladı. Bu programın hazırlanmasını iki etaba bölerek, ilk etapta konuyla ilgili tartışmaların, bilgilerin ve yerellerdeki çalışmaların komisyon çatısında birleştirilmesi ve bir Konferansla birikimlerin kamuoyunda tartışılır hale gelmesini düşündü.
Konferansı daha etkin kılmak amacıyla öncesinde iki atölye çalışması ile dili ortaklaşmak ve kavramsal çerçeveyi çizerek ana tartışma konularını belirlemeyi hedefledi.
Buna göre 2013 Mart ayında Konferansı yapmak üzere, Şubat ayında atölye çalışması düzenlenecektir.
İkinci etap ise Nisan ayında yapılması planlanan Genel Kurul sonrası, 2014 yerel seçimlerine yönelik HDK’nin ve yerellerin hazırlanması konusunda çalışmaların planlanması yapılacaktır.
Komisyonun İşleyişi:
Komisyon toplantılarını ayda bir yüzyüze, onbeş günde bir ise telekonferans üzerinden yapmayı kararlaştırdı. Çalışmalarının kolaylaştırıcılığını yapmak üzere ise Sevtap Akdağ, İkbal Polat ve Satı Burunucu Çalı’dan oluşan 3 kişilik sekretarya belirlendi.
Ayrıca DTK’nin yerel yönetimler komisyonu ile iletişime geçerek BDP’li yerel yönetimlerin deneyimlerinden faydalanmak gerektiği de vurgulanarak ziyaretler yapılması görüşüldü.